Toprağından taşına, insanından börtüşüne, böceğine kadar. Dağları, ovaları, derelerini bile geçsen, yine de gelip bir çakıl taşına, edilmiş iki kelam, üç satırlık dizelere dalıyor ve oralarda kala kalıyorsun.

Yaş almaktan mıdır, yaşlanmaktan mıdır yoksa, o kadar şey görüp yaşamaktan mıdır nedir, artık olan hiçbir şeye çoğu kişinin baktığı yerden ve pencereden bakamıyorum gitsin!..

İnsan olmak, insanlara, kendine, ülkene karşı sorumlu olmak her nedense bir soruna ve sorunlu olmaya götürüyor vesselam.

Bazen niye böyle ki bu 21. yüzyıl derken, bazen de iyi ki 21'inci yüzyıldayız demekten de kendimi alamıyorum.

Düşünsenize, aklınıza sevdiğiniz, saydığınız, düşündüğünüz kişiler geliyor ve eliniz varmaya görsün cep telefonuna; uzaklık diye bir şey kalmıyor. Bazen burnumuzun dibinde uzak olduklarınız varken, fersah fersah uzakta birisi size, siz birisine derman oluveriyorsunuz.

Ülkenin en eski, köklü siyasi partisinin en deneyimli siyasetçilerinden birisi, yazları olduğu gibi kışları da güneyde geçirmeye karar vermiş, Ankara'nın içtenliksiz havasına karşın hâlâ oralarda. Yani güneyde, güney batıda.

Telefonda hâl hatırdan sonra, doğal olarak bir öğrencisi olarak konu varıp dayanıyor, "Neler oluyor"a.

Artık ülke için söylenecek söz kalmadı.

Hatta bu konuda Anadolu'nun o ünlü özlü sözü "Lafın tamamı, aptala söylenir" bile yetersiz.

Ne yapılabilir, "ne yapılması gerekir?"e gelince, bambaşka sorunlar ortaya çıkıyor, nedense.

“Sorunun kaynağı, odağı olanlar, sorunun çözümü olamazlar"dan hareketle, yine dalıp gidiyoruz çözümsüzlük döngülerine.

Sorun Ülke yönetimi olduğuna göre, sorun siyasi ve yönetsel. O halde, çözümü de siyasette ve yönetimde aramak, bulmak gerekiyor

Şimdi gel de; Lewis Carroll 'un Alice Harikalar Diyarı'nda yazdığı gibi, “Nereye gideceğini bilmiyorsan, gittiğin yolun bir önemi yoktur” sözüne gelme. 

İnsanların bir amacının olmaması çok önemli birinci sorundur.  Yaşam, öyle savrula savrula yaşanacak bir süre, gidilecek yol da hiç de sanıldığı, görmezlikten gelindiği gibi kısa da değildir.

İnsanın hayal kurmak güzeldir ama hayaller beklenti ise eyvallah, ama bir yaşam biçimi olmuşsa, eyvah ki, ne eyvah!..

Değerli Üstadım ile konuşurken, benim söylediklerime, getirdiğim sorunlara üzülmüş olmalı ki, sorunların çözümü için kendisi için yeni ama doğrudan tanımadığı, fakat izlediği bir akademik siyasi ile iletişim kurdurabileceğini önerdi.

Ben de onun ile bile neler yaptığımızı ve "Strateji ve Planlama Düşünce Topluluğu" olarak neler hazırladığımızı ve takım kaptanı olarak da benim kendisine neler verdiğimizi ve olumsuz sonuçlarını söyleyince ve bunun kanıtı olarak da birlikte olduğumuz ve projeler hazırladığımız başka akademik kişileri gösterince, onun da hevesi ve umutları kırıldı.

Elbette ki bu kadar deneyim ve süreçten sonra umutsuz olmazdı ve değildi de, başka yollar önerdi. Tabi ona, bu yolları da çoktan gördük ama onların da başka sorunlarını söyleyip keyfini kaçıramazdım.

Siyaset bir siyasi proje, ideoloji işidir.  Yerel ve uluslararası bilgi ve deneyimlerin özümlenmesi, deneyimlenip bir analiz-sentez yapılması gereken süreçtir. Ayrıca da, kol kola girilip halay gibi, horon gibi uyum içinde oynanması gereken bir oyun olmalıdır.

Tamam ülkede sosyal, siyasal, ekonomik sorunlar kişiselliği aşıp, toplumsal boyuta ulaştı.  Çözümü de bu boyutta olmalıdır.

İktidarın yarattığı sorunlar ve çözüme getirdiği önerilerinin bir anlamının kalmadığı o kadar televizyon kanalının uyutmalarına karşın artık narkoz etkisi göstermemekte, her şeye karşın artık acılar sokağa saçılmaya başlamıştır.

Ama çözüm bu kez muhalefettedir. Muhalefetin de sorunları ortada. Milyonları sürükleyecek projeler ortaya çıkamamaktadır. Anlatılan, sayılan projeler ise havai fişek gösterisi gibi karanlıkta renkli bir ışık olmak kalmaktadır hafızalarda.

O yüzden, iş toplumun muhalif, ezilen, horlanan kesimlerine düşmektedir. Onların sorunlarına çözüm üretecek kişi ve siyasi söylemlere kulak vermeleri gerekmektedir.

Yoksa bu iş yine başka bir sarmala girmekte ve çözümsüzlükler boyumuzu aşar boyuta ulaşmaktadır.

Unutmayın, "el elin eşeğini, türkü söyleyerek arar"mış!..

Nasrettin Hoca örneği gibi, eşeğinizi bulamayıp, dağı öteki yamacını aşıp, öteki yanında da hayal kırıklığına uğramamak için bu gün vakti, ama yarın çok geç olabilir.